Rusya’nin Ukrayna işgali, neden ve sonuçları: Yeni bir dönem başlıyor l Zafer Yörük l Söyleşi
"Yeni bir Suriye ile karşı karşıya olabiliriz... Türkiye'de savaş karşıtları, kendi devletlerinin Rusya’nınkine benzer argümanlarla Suriye topraklarına girmiş olduğu gerçeğine tamamıyla körler. Aşısı Kürt özgürlük hareketidir."
Barış Akademisyeni Zafer Yörük ile Rusya-NATO arasında Ukrayna saldırısı üzerinde başlayan bilek güreşini konuştuk:
Yeni bir dönem başlıyor. İki süper güç kutbu arasında gerginlik sürecek gibi. Kutup terimini kullanmak daha doğru çünkü önümüzdeki dönemde bir başka büyük güç olan Çin’i daha fazla Rusya’nın yanında göreceğimiz anlaşılıyor.
Ukrayna’da net bir yenilgi ve ardından Rusya’da bir çözülme yaşanırsa ilk göreceğimiz ‘demokrasi’ falan değil Rus coğrafyasının Exxon Mobil, Shell ve British Petrolium gibi batılı petrol devi şirketleri tarafından istilası olacaktır.
Yeni bir Suriye ile karşı karşıya olabiliriz… Türkiye’de savaş karşıtları, kendi devletlerinin Rusya’nınkine benzer argümanlarla Suriye topraklarına girmiş olduğu gerçeğine tamamıyla körler. Aşısı Kürt özgürlük hareketidir.
İLKAY EVREN
Rusya’nın Ukrayna saldırısı, hegemonik güçler arası yeni bir paylaşım savaşının kırılma noktası olarak değerlendiriliyor. 2. Dünya Savaşı sonrası oluşan dengeler değişiyor. NATO ve Rusya arasında bilek güreşine dönen Ukrayna savaşının dünyaya etkisi, tırmanan gerilimin nereye evrileceği tartışılıyor. Barış Akademisyeni Zafer Yörük ile yeni dönemin parametlerine dair ipuçlarını, arka planını, Ankara’nın tutumunu ve savaş karşıtlığını konuştuk.
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı soğuk savaş sonrası oluşan yeni dünya düzenini temelden sarstı. Yeni soğuk savaş yorumları yapılıyor. Ancak karşıt hegemon güçlerin iki kanadı da dünyanın emperyalist (NATO-RUSYA), kapitalist sistemin merkezi hegemonik güçleri. Yeni bir paylaşım savaşında mıyız? Buraya varan süreci nasıl okumak gerek?
Rusya, yeniden bir süper güç olarak konumunu hatırlatmış oldu. 1990’dan bu yana önce Sovyetler’in dağılma süreci yaşandı; daha sonra, özellikle Putin’in iktidara gelişini takiben Rusya yeniden toparlandı. 2008 Gürcistan savaşı, sürecin tersine döndüğünün habercisiydi. 2014’te Kırım’ın ilhakı ile devam etti. Ve şimdi noktayı koyma çabası içinde. Paylaşım savaşı terimi, dün olduğu gibi bugün de dünyanın genel tablosuna uyuyor.
Çoğu uzman, Rusya’nın Ukrayna’ya işgal saldırısının yeni bir dönemin başlangıcı olduğunu ifade ediyor. Bu saldırı yeni dönemin parametlerine dair nasıl ipuçları veriyor? Nasıl bir dünyaya adım attık? Zira Putin’in nükleer silah tehdidi dünyayı yok edebilecek bir karşılıklı tırmanışa işaret ediyor.
Yeni bir dönem başlıyor. İki süper güç kutbu arasında gerginlik sürecek gibi. Kutup terimini kullanmak daha doğru çünkü önümüzdeki dönemde bir başka büyük güç olan Çin’i daha fazla Rusya’nın yanında göreceğimiz anlaşılıyor. Ama nükleer tehdit açısından bir değişiklik söz konusu değil. Dünya nüfusunu yok edebilecek güçte nükleer silahlar zaten geçen yüzyıldan bu yana bu güçlerin elinde mevcuttu.
Putin, Ukrayna’ya saldırıyı Neo-nazilerden temizleme gerekçesine ve Rus diline yönelik soykırıma bağladı. Donetsk ve Luhanks özerkliğinin tanınmamasına ve bu bölgedeki sivil katliamlara atıf yaptı. Asıl gerekçe neydi?
Evet Rusya yönetiminin sunduğu öykü böyle. Buna ilaveten NATO’nun genişlemesinin Rusya için varoluşsal bir tehdit (beka meselesi) olduğu argümanı da var. Bu anlatıların doğruluk payı yüksek ama nereden bakarak okuduğunuza bağlı olarak yorumlamaya ve farklı sonuçlar çıkarmaya da açık. Örneğin, Zelenski adlı bir Yahudinin Nazi olarak sunulması hiç inandırıcı değil. Ayrıca Rus diline yönelik soykırımdan söz eden kişinin 23 Şubat tarihli konuşmasında Ukrayna ulusal kimliğini bizim Kemalistlere taş çıkartan bir üslupla açıkça reddettiğini tüylerimiz ürpererek izledik.
ABD, NATO ve batılı ülkeler, sanki Rusya’nın işgalini ister bir görüntü verdi. Hatta kışkırttığına dair çokça yorumlar yapıldı. Saldırı öncesi caydırıcı yaptırımlar devreye konulmadı ama işgal saldırısı sonrası peş peşe görülmemiş yaptırımlar devreye konuldu. ABD ve NATO ne planladı?
Bu sorular bizi Hitler Almanya’sı ve Saddam Irak’ı üzerine halen konuşulan komplo teorilerine götürüyor. O nedenle de fazla üzerinde durulması gereken bir mesele olmadığını düşünüyorum. Stratejik hileler her savaşta olur. Burada olmaması şaşırtıcı olurdu. Ama bir nokta kesin: Rus yönetimi, Ukrayna şehir merkezlerinde, özellikle de Kiev ve Kharkiv’de beklemediği bir direnişle karşılaştı. Bunun yanında, Moskova’da da güçlü protestolarla karşılaşıyor. Eğer işgal öncesi bir plandan söz edilecekse buralara bakmak gerektiğini düşünüyorum. Ukrayna işgal girişimi, orta vadede Rusya’yı liberalleştirme sonucuna bile yol açabilir.
Ukrayna’nın NATO’ya alınma hazırlıklarının Rusya’yı saldırı için kışkırtmak üzere bir tuzak olduğuna dair iddialar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Rusya’nın da reddedilmiş bir NATO başvurusu olduğunu hatırlatarak başlayalım. Rus yönetimi, NATO’nun eski Doğu Bloku ülkelerini kapsayacak şekilde genişlemesinden rahatsız. Bunun kendi egemenlik alanlarına doğru bir genişleme olduğunu düşünüyor ve haksız da değil. Ama denklemin öteki yanında, Ukrayna’nın Rus silahlarının gölgesinde süren Rusya ile yakın ve medeni ilişkileri söz konusu. Ukrayna halkı için sorunun NATO üyeliği değil, Avrupa ile birleşme olduğu ortada. Doğu Avrupa’da Avrupa Birliği üyelik süreçlerine baktığımızda NATO üyeliğinin adeta bir önkoşul olarak dayatıldığı görülecektir. Nitekim Zelinski’nin bugünkü (28 Şubat) talebi Ukrayna’nın kısa yoldan Avrupa Birliği’ne alınması şeklinde oldu. Rusya doğal olarak kendisini tehdit altında hissediyor.
Rusya’nın saldırısı, yoğun tartışmaları da tetikledi. Bir yandan Rusya’nın NATO nedeniyle bu işgale mecbur bırakıldığı, Ukrayna’nın yem olarak kullanıldığı, esas suçlunun NATO olduğu yorumları, öte yandan güçlenen Putin rejiminin emperyalist yayılma için fırsat gördüğü, etrafında yeni kukla rejimler için harekete geçtiği yorumları yapılıyor. Bu iki yorumun dışında Rusya işgaline, emperyalist yayılma hedeflerini karşı çıkan ve NATO’yu da savaş örgütü ve batılı ülkelerin emperyalist aracı olarak gören ve karşı çıkan bir başka yorum var. Hem ülke hem de dünya kamuoyu aşağı yukarı bu görüşler etrafında kümelendi. Siz bu okumalara ne diyorsunuz?
Enerji fiyatları diyorum. Rusya ve çeperindeki post-Sovyet cumhuriyetler, Avrupa ülkelerinin başlıca enerji kaynaklarına sahip. Rusya’nın doğal gaz ve petrol fiyatlarını belirlemede tekelleşmesi, Avrupa için tek yönlü bir bağımlılık ilişkisinin bütün sakıncalarını taşıyor. ABD içinse, kadim hasmının elinde aşırı güç yoğunlaşması anlamına geliyor. Ukrayna’da net bir yenilgi ve ardından Rusya’da bir çözülme yaşanırsa ilk göreceğimiz ‘demokrasi’ falan değil Rus coğrafyasının Exxon Mobil, Shell ve British Petrolium gibi batılı petrol devi şirketleri tarafından istilası olacaktır.
Savaşın başında Rusya’nın hızlıca denetim sağlayacağı yönünde yaygın bir kanaat vardı, ancak zaman ilerledikçe hava değişti, Ukrayna’nın Avrupa’nın Suriyesi’ne dönüşmekte olduğuna dair yorumlar arttı. Ciddi bir dezenformanyon bombardımanı da yaşanıyor. Ukrayna saldırısı nereye evriliyor?
Rusya’nın ilerleyişi görünür biçimde yavaşladı. Bundan sonra neler olabileceği hakkında askeri strateji uzmanlarının yorum yapması doğru olur. Ama başta söylediğim gibi kent merkezlerinde bu işgale yönelik ön hazırlık yapılmış olduğu belli. Ayrıca, Almanya başta olmak üzere Avrupa’dan Ukrayna’ya silah sevkiyatında görülen artış da böyle bir direnişin beklendiğini ve Rusya’nın yavaşlaması durumunda savaş halinin uzatılarak Rusya açısından caydırıcı hale gelmesinin planlanmış olduğunu gösteriyor. Evet, yeni bir Suriye ile karşı karşıya olabiliriz.
Ankara başta saldırıyı kınasa da Rusya’nın Avrupa Konseyi’nden çıkarılmasında çekimser kaldı. Ukrayna’ya verdiği SİHA’lar çok gündem oldu. Sanki havaya göre tutum değiştirdi, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni bu değişen havaya göre uygulama kararı aldı. Ankara’nın tutumunu nasıl yorumlarsınız? Bu adımlara Rusya’nın vereceği olası karşılıklar neler olabilir? Örneğin Suriye?
Yakınlarındaki savaşın gidişatına göre tavır değiştirmek Türk devlet geleneğinde var. İkinci Dünya Savaşı sırasında 1945’e kadar gayrımüslimlere, Yahudilere ve komünistlere kan kusturan devlet, Almanya’nın yenilgisi kesinleşince Nihal Atsız, Alpaslan Türkeş ve bunların etrafındaki ırkçı güruhu tutuklamıştı. O nedenle, Ukrayna savaşının gidişatına göre tutum değiştirmesi de şaşırtıcı olmamalı. Rusya’da fil hafızası olduğunu biliyoruz. Aleyhine yapılan her hareketin rövanşını mutlaka alır. Bu, genellikle uzun süre sonra olur; yani zeytinyağlı bir yemek gibi soğuk servis edilir. O nedenle, bir gün o SİHA’ların hesabının sorulmayacağını düşünmek hayalciliktir. Bu hesabı Erdoğan ve damadı ödeyecek olsa sorun değil ama ülke halkları olarak hepimizin canını yakan sonuçlar ortaya çıkabilir. Suriye’de Rus politikasında Türkiye karşıtı bir konumun oluşması, SİHA meselesinden öte Ukrayna işgali çerçevesinde Türkiye’nin bundan sonra ne kadar Rus karşıtı bir tutum alacağına bağlıdır. Yakın gelecekte Rusya’nın Esad rejimi güçleriyle birlikte İdlib’e saldırarak o cihatçı bataklığı ortadan kaldırması, Efrîn ve Rojava’daki diğer işgal bölgelerinden Türkiye’nin çıkmaya zorlanması gibi gelişmeler olursa şaşırmamak gerekir.
Bu süreçte en dikkat çeken konu da savaşa karşı gösterilen tutum. Efrîn ve Rojava’nın diğer bölgelerine yönelik saldırıları destekleyen iktidar ve ‘muhalif’ kesimler “savaşa hayır” dediler. Hem ülke içinde hem de Rojava’da, Federe Kürdistan’da Kürtlere yönelik saldırıları onaylayıp “savaşa hayır” demek nasıl bir tutum? Rusya’da bile halk kendi ülkesindeki yönetimin savaşına hayır derken, burada bu tutumun olmamasının nedeni ne?
Türkiye’de Rusya’yı destekleyen ‘sosyalistler’ de, savaş karşıtı olan ‘demokratlar’ da yaptıkları işi Türk milliyetçisi olduklarından yapıyorlar. Özellikle savaş karşıtları, kendi devletlerinin Rusya’nınkine benzer argümanlarla Suriye topraklarına girmiş olduğu gerçeğine tamamıyla körler. Putin’in Grozni modeli, savaş taraftarı ya da karşıtı ‘sosyalist’ ya da ‘demokrat’ güruh için Türkiye’de Kürt meselesinin çözümünde uygulanması gereken yegâne modeldir. Her iki taraf da yüz yıldır Kürt halkına, kimliğine ve diline karşı tedavisi zor bir ırkçılık hastalığına tutulmuş bulunuyor. Aşısı Kürt özgürlük hareketidir ve ne kadar sosyalist ve demokrata bu aşıyı yapabilirsek Türkiye’nin geleceği o kadar umut verici olacaktır.
Kaynak: Yeni Özgür Politika