Michael Rubin yazdı: ABD’nin de Belçika kararına bakarak PKK’yi terör örgütü listesinden çıkarmanın zamanı geldi
Türk hükümetinin bu kutlaması erken Piriç zaferiydi. Türkiye’de hükümet kesinlikle mahkemeleri kontrol altında tutuyor; yargı bağımsızlığı gerçeklikten çok teoriktir. Bu, özellikle Recep Tayyip Erdoğan’ın rejimi kapsamında, hem savunma avukatları hem de hakimlerin, titiz savunma veya koruma sağlamak durumunda suçlama ve hapis cezası ile karşı karşıya kalabileceklerini anladıkları bir durumdur. Başka bir deyişle, Türkiye’de suçluluk, Erdoğan, oğlu veya kayınpederiyle çalışan herkes için bulaşıcıdır.
Bunun yanı sıra, Türkiye dışındaki mahkemeler kanıtlara tarafsız bir şekilde bakar. Bu, genellikle Türk hükümeti için yüksek kayıplara ve kaygılara yol açar. Örneğin 2005 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye’de Erdoğan’ın şiddetle çıkardığı türban yasağını onayladı. Türkiye’nin ABD merkezli muhalif teolog Fethullah Gülen hakkındaki, hükümetlerini devirmeye çalıştığını iddia eden delillerinin ABD mahkemeleri tarafından ikna edici olmadığı tespit edildi.
Belçika’daki Kürt sanıklar, PKK’nin bir terör örgütü olmadığına karşı çıktılar. Brüksel Temyiz Mahkemesi 8 Mart 2019’da bir terör örgütünün faaliyetlerine lider veya katılımcı olmakla suçlanan 41 kişinin davasını reddetti. Mahkeme özellikle PKK’nin bir terör örgütü değil, “uluslararası olmayan silahlı çatışmalarda bir parti” olduğunu belirledi. Bu nedenle mahkeme, Belçika’nın davaya terörle mücadele yasaları yerine uluslararası insancıl yasaları uygulaması gerektiğini tespit etti.
Belçika savcısı bu kararı temyiz etti, ancak 28 Ocak 2020’de Yargıtay önceki kararın yürürlükte kalmasına izin verdi. Başka itiraz yolu yok. Bundan böyle Belçika PKK’ye terör örgütü muamelesi yapmayacak. Eğer Türkiye otoriterliğini, sınırlarını aşmaya çalışmasaydı asla gerçekleşmeyecek bir karardı. Bu, PKK’nin eleştirinin ötesinde olduğu anlamına gelmez. Onun doğuşu kanlıydı ve hem Kürtler hem de Türkler gibi birçok masum kavgaya yakalandı. Kurucusu Abdullah Öcalan, şimdi bir Türk hapishanesinde tutsak, hareket uzun zamandan beri gelişmesine rağmen, 1970 ve 1980’lerde Marksizmi benimsedi. PKK’nin Kürdistan Özgürlük Şahinleri gibi bazı sürgünleri hala terörizmle uğraşsa da, PKK köklerinden (örneğin Suriye’deki Demokratik Birlik Partisi) evrimleşen diğer gruplar bu tür taktikleri benimsemedi ve gerçekten de bir iz bıraktı aşırılıkçılığa karşı savaşmak ve sivil nüfusun haklarına ve güvenliğine dikkat etmede Türk ordusundan çok daha iyi bir rekor kırıyor.
Belki de Belçika’nın PKK’ye yeniden bakmasıyla, ABD’nin de PKK’nin ABD yasalarına göre terör kararına yol açan kanıtları yeniden gözden geçirmesinin zamanı geldi. Artık Türk kanıtlarının güvenilir olmadığı ve çoğu zaman uydurulduğu açıktır. Ayrıca, 1997’deki PKK kararının koşulları isyanının başlamasından on üç yıl sonra ve görünüşe göre bir Clinton yönetim silahlarının Türkiye’ye satılması için bir tatlandırıcı olarak zamanlanmış – orijinal bir karardan çok diplomatik olduğunu göstermektedir.
PKK’nin terör listelerinden çıkarılması, ABD’nin grubu kucaklaması gerektiği anlamına gelmez. Ancak Türkiye ve Suriye’de El Kaide iştiraklerini ve Türkiye’nin İslam Devleti ile rahatsız edici ilişkilerinin varlığı her geçen gün daha da netleştikçe, PKK’nin terör listesinden çıkarılması ABD’nin Suriye Kürt gruplarıyla ilişkilerini zayıflatan diplomatik sorunları düzeltecektir.
Ayrıca, diplomatik anlaşmaların “terör” terimlerini kirletmesini önlemek, gerçek terör gruplarının gözden kaçırılmasını engelleyecektir. Ankara’ya, Türkiye’nin büyüklüğü ve NATO üyeliğinin dış dünyanın irrasyonel ve ırkçı politikalarını benimsemesi veya barışçıl sivil toplum gruplarını, hatta isyancıları terörist olarak damgalamaması gerektiğini belirterek, Türkiye içindeki barış süreci başlatabilir. Washington’da ve özellikle Dışişleri Bakanlığı’nda ABD çıkarları her zaman Türkiye’yi gölgede bırakmalıdır.
MİCHAEL RUBİN
Washington Examiner / ARYEN HABER