Hükümete çağrı: “Açlık grevcilerinin talebi karşılansın, tecrit kaldırılsın”
Leyla Güven’in 139 gün önce başlattığı ve 1 Mart tarihinden itibaren tüm cezaevlerine yayılan açlık grevi eylemleri sürerken, dört tutuklu ‘tecridi protesto etmek için’ yaşamına son verdi. Bu durum karşısında hükümet sessizliğini korurken çok sayıda sivil toplum kuruluşu, insan hakları örgütü ve siyasi parti hükümete çağırıda bulundu. Yapılan açıklamalarda ortak vurgu, tutukluların “tecrit kaldırılsın” talebinin kabul edilmesi yönünde. Hükümetin yanı sıra BM ve CPT’ye de “yetkilerini kullanma” çağrısı yapıldı.
Açlık Grevi İzleme Heyeti, açlık grevindeki tutuklularla yaptıkları görüşmenin ardından hazırladığı raporu açıkladı.
Taksim’de bulunan İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube binasında düzenlenen basın toplantısında açıklanan raporda, gelinen aşamanın bir “insanlık krizi” olduğu vurgulandı.Tutukluların kötüye giden sağlık durumlarına dikkat çekilirken, heyetteki isimlerden Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, ölümlerin yaşanmaması için tecridin ortadan kaldırılması gerektiğini söyledi.
“İntihar girişiminde bulunan insanlar için onların neden bunu yaptığını anlayarak, o nedenleri ortadan kaldırmak için girişimlerde bulunmalıyız. O yüzden sebepleri ortadan kaldırmamız gerekiyor, tecridi ortadan kaldırmamız gerekiyor. Cezaevindeki işkenceyi ortadan kaldırmamız gerekiyor ki insanlar ölmesinler. Ölmeye karar vermesinler. Bedenleri üzerinden ses olmaya çalışmasınlar. Biz ses olmalıyız.”
İHD ve THİV
İHD ve THİV Mersin Şubeleri de açlık grevinde olan tutukluların seslerinin duyulduğu bir aşamaya gelindiğini belirterek, iktidarın bir an önce talepleri yerine getirmesini istedi.
Açıklamada, “Siyasi iktidar sorumluluğunu görmeli ve bir an önce talepleri karşılamalı” denildi.
TİHV Genel Sekreteri Metin Bakkalcı
“Tecrit uygulamasının kabul edilemez ve cezaevindeki ölümlerin önlenebilir olduğunu” belirten TİHV Genel Sekreteri Metin Bakkalcı da çözümün ‘basit’ olduğunu söyledi.
“Açlık grevlerinin çözümü o kadar karmaşık değil. Tecrit olmayacak, bitti. Abdullah Öcalan, İmralı’da avukatlarıyla 2011 yılından beri görüşemiyor. 2019 yılına gelmişiz. Bu, Türkiye’deki hiçbir hukuksal mevzuatta da bildiğim kadarıyla yer almıyor ve bu 8 yıl boyunca görüşmenin olmaması açıklanamaz.
“İki ay önce aile yakınlarıyla bir görüşme olanağı yakalandı. Aileyle görüşmeyi siz engelleyemezsiniz, siz görüşmenin ortamını düzenleyebilirsiniz ancak. Avukatlarıyla görüşme son derece mümkün.
“Olayı bir takım spekülatif tartışmalara dökmeye gerek yok. Burada temel değerler önemli. O temel değerleri tahrip ettiğiniz zaman bugün için kendi varlığınızı sürdürüyor gibi hissedebilirsiniz ama yarın o değerler yok olduğu için üzerinde yürüyebileceğiniz zemin kalmaz. Toplum olarak bir arada yaşamanın zemini de kalmaz.
“Dolayısıyla bu gelinen noktada 1 Mart tarihi itibariyle yaklaşık 5 binin üzerinde insanın da bu gerekçelerle açlık grevine katıldığı kamuoyu tarafında da biliniyor.
“Derhal bir saat içerisinde çözümlenebilecek bu mesele konusunda kamu otoritelerinin, biz insan hakları ortamlarının, bütün toplumun bir telaş yürütmesinde gereklilik var.”
TOHAV’dan BM ve CPT’ye çağrı
Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV) da Birleşmiş Milletler (BM) İşkence Özel Raportörü’ne ve Avrupa İşkencenin ve İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Ceza veya Muamelenin Önlenmesi’ne (CPT) acil çağrı yaptı.
Açlık grevinde olan tutukluların yaşadıkları sorunların anlatıldığı metinde, yaşanan ölümlere ve hükümetin tutumuna vurgu yapıldı. Çağrı metni özetle şöyle:
“Görevinizle ilgili olarak, sizleri, tarafı olduğunuz Birleşmiş Milletler Sözleşmeleri’nde ve Avrupa İşkenceyi Önleme Sözleşmesi’nde öngörülen temel insan haklarıyla mutlak bir çelişki içinde bulunan Türk makamlarının rutin idari uygulamalarına karşı yetkilerinizi kullanmaya davet etmek için yazıyoruz.
“Sizi işkence ve diğer kötü muamele biçimlerini önlemek amacıyla acil bir ülke ziyareti programlamaya davet ediyoruz.
“Temel insan haklarının, özellikle de yaşam hakkının ve açlık grevindeki mahpusların sağlık haklarının ihlaline ilişkin ciddi kaygılarımız bulunmaktadır. İşkencenin ve diğer kötü muamele biçimlerinin mutlak olarak yasaklanması, esasen ihlal riski altındadır.
“Bağımsız komitelerin ve delegasyonların, İmralı Hapishanesi’ni ve Türkiye’deki diğer hapishaneleri ziyaret etmesini sağlamak, tüm mahpusların temel insan haklarına saygı duyulduğundan ve insan hakları hukukunun gerektiği gibi uygulandığından emin olunması için harekete geçmenizi ve Adalet Bakanlığı ile diğer kamu makamlarıyla iletişime geçmenizi rica ediyoruz. Bu oldukça acil bir konu olduğundan, derhal ve olumlu bir yanıt vermenizi rica ederiz.”
HDP, HDK, DTK ve DBP
HDP, DTK, DBP ve HDK ise düzenledikleri ortak basın toplantısında hükümetin cezaevinde yaşanan ölümlere karşı tutumunun kabul edilemez olduğunu belirterek, “Ne yaparsanız yapın sorumluluktan kaçamazsınız, devletin koruması altında yaşanan ölümlerin sorumlusu siz yetkililersiniz” dedi.
“Cezaevlerinde son 10 günde dört siyasi tutuklu tecridi protesto etmek için yaşamın son verdi. Tüm kurumlar olarak, bizler elbette ölümü değil yaşamı ve yaşatmayı savunuyoruz. Nedeni ne olursa olsun kendi yaşamına son vermeyi doğru bulmadığımızı bir kez daha ifade ediyoruz.
“Cenazelerin ailelerden kaçırılması, ailelerin onayı alınmadan ve defin hakkı gasp edilerek zorla defnedilmesi, dini vecibelerin yerine getirilmesinin engellenmesi büyük bir utanç konusudur. Acı olan ve şaşkınlıkla izlediğimiz odur ki, bazı bakanlar meydan meydan dolaşarak tarihin utanç sayfalarında yer alacak olan bu uygulamalardan övgü ile bahsedebilmektedir. Ne yaparsanız yapın sorumluluktan kaçamazsınız, devletin koruması altında yaşanan ölümlerin sorumlusu siz yetkililersiniz.
“Hukuk ve insanlık değerleri açısından İmralı’da aile ve avukat görüşünün bir an önce yapılması gereklidir. Hukuki ve yasal hakların kullanılmasını engellemeyin, 4 yıldır süren mutlak ve ağırlaştırılmış tecridi sonlandırın.”