Anlaşılan o ki hükümet ve taraflı Cumhurbaşkanı önümüzde zamanda yeni seçimlere hazırlık çalışmasının startını verdi. Türkiye’de bir süredir inanılmaz şekilde toplumun bir kesimini provoke edecek çabaları gözlemliyoruz. Tabii toplumun bir kesiminde infiale neden olacak bu karar, toplumun diğer kesiminde (milliyetçi-muhafazakar ) memnuniyet yaratıyor.
Özellikle pandemi sürecini de iyi yönetemeyen hükumetin bu kesimden gelecek tepkileri önlemek ve kendilerini tekrar desteklemesi için birtakım algı operasyonu için Kürtlerden başlayarak yeni yönelim ve saldırıların devreye sokulduğunu görüyoruz. Hükümetin Kürtlere ait belediyelere kayyum atamalarını tekrar başlatması, yine aynı süreçte Kürtlere ait mezarlara saldırıların artması ve ardından Kürtlerin simge isimlerinden Leyla Güven’in de aralarında bulunduğu 3 milletvekillerin Yargıtay kararlarının kesinleşmesiyle hızlı şekilde kararın TBMM’ye getirilip okutulmasıyla milletvekilliklerinin düşürülüp televizyon şovu eşliğinde tutuklanması sonrasında, hükümete bu algı operasyonları yetmemiş olacak ki, yine aynı günlerde İstanbul’un Osmanlı tarafından ele geçirilişinin 567. yılı dolayısıyla yeni bir Ayasofya provokasyonuna da start verildi. Hükümet cephesi bu seneki kutlamalara Ayasofya’yı da dahil etti. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da katıldığı etkinlikte Kuran’da yer alan fetih suresi okundu.
Yunanistan, Konstantinopolis’in Osmanlı tarafından ele geçirilişinin 567. yıldönümü dolayısıyla Türkiye devletinin yaptığı şaşaalı kutlamalara Ayasofya’yı da dahil ederek Kur’an’da yer alan fetih suresinin okunmasıyla ilgili haklı olarak tepki verdi.
Yunanistan’a gelince hiddetiniz o kadar çok ki karşı tarafın verdiği barışçıl mesajı ve koruma isteğini dahi duymuyorsunuz, ya da duymak istemiyorsunuz. Mesaj Ayasofya’nın insanlığa ait bir yer, değer olduğunu belirtiyor ve ‘Türkiye, hem Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunması Sözleşmesine hem de üyesi olduğu UNESCO’ya saygı göstermekle yükümlüdür. Türkiye’yi bir kez daha uluslararası yükümlülüklerine saygı göstermeye ve iç menfaatleri, Ayasofya kadar önemli bir anıtın çok ayrıcalıklı olan koruyucusu olma rolünün önüne koymayı bırakmaya çağırıyoruz.’ diyor.
Yunanistan devletinin bu söylediklerinde tek hiddetlenecek yer var ama Çavuşoğlu siyaseten deneyimli biri olarak bu söylenenleri manipüle ederek ‘Ayasofya Yunanistan’a bağlı değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir mülküdür. Yunanistan’ın Ayasofya’da Kur’an-ı Kerim okundu diye sesini çıkarması saçmalık ve haddini aşmaktır” diyor. Pes doğrusu, yani böylesi hoşgörü Avrupa’da da bile yoktur! Farklı inançlara saygıdan bahset sonra ‘Ayasofya Yunanistan’a bağlı değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir mülküdür’ diye açıklama yap. Bu kadar yüzsüzlük nasıl yapılabilir, insan gerçekten şaşırıyor.
Türkiye toprakları içinde ezanın ya da Kur’an-ı Kerim’in nerede ne zaman okunacağını başkası, Yunanistan belirleyemez’ diyerek ondan dikkatleri uzaklaştırmaya çalışıyor. Yunanistan aslında ‘iç menfaatleri, Ayasofya kadar önemli bir anıtın çok ayrıcalıklı olan koruyucusu olma rolünün önüne’ koymayın diyor. Bence kızdıkları yer de burası, onları delirten şey yaptıkları çirkin oyunun ulusal ya da uluslararası kamuoyunda deşifre olmasıdır. Yoksa Yunanistan devletinin Ayasofya için yaptığı açıklama oldukça olgun ve anlaşılır ama iş seçim ve algı operasyonu olunca onlar başka anlamak istiyor ve öyle anlaşılması için de her şeyi seferber ediyorlar
2 Temmuz Danıştay kararını beklerken!
Bizler Danıştay’ın Ayasofya için 2 Temmuz kararını beklerken birçok aksiyonu da izliyoruz. Türkiye devletinin muhafazakâr Cumhurbaşkanı Erdoğan Ayasofya konusundaki açıklamalarına ve icraatlarına devam ederken, bu konuda Türkiye’deki muhalefetin söylemine kısaca değinmek gerekiyor.
İYİ parti daha ırkçı-milliyetçi söyleme sahip bir parti ve Erdoğan’ın siyaseten blöf yaptığını düşünerek, onu boşa çıkarmak için, TBMM’ye Ayasofya’nın Müslümanlar için ibadete açılması için araştırma önergesi dahi verdi. Fakat ilginç olan ise Türkiye’de Ayasofya ile tartışmayı başlatan hükümet olan AKP mecliste bu araştırma önergesine hayır dedi. Bu oylamaya MHP ve HDP ise çekimser oy kullandı. Erdoğanlı AKP’nin hayır vermesinin görünürdeki nedeni ‘2 Temmuz tarihindeki Danıştay kararı’ olarak açıklandı. Ama herkes biliyor ki böylesi bir durumda Ayasofya’nın getirebileceği rantı AKP sadece kendi başına yemek ister, tersini düşünmek başlatılan bu süreci hiç anlamamak anlamına gelir. İYİ parti sadece AKP’nin samimi olmadığını düşünerek bu yolla teşhir yolunu seçti.
İYİ parti blöf olarak gördüğü bu karar için harekete geçen muhalif partiyken, CHP ve GELECEK partisi de AKP’nin Ayasofya üzerinden duygu sömürüsü yaptığını ve Ayasofya’yı siyasete alet etmemesi gerektiğini ifade ettiler. CHP “Yetki Cumhurbaşkanı Erdoğan’da. 18 yıldır yapılmayan şey şimdi neden yapılmaya çalışılıyor” diyerek önümüzde seçim olabileceği ve Erdoğan’ın bu hareketinin nedeninin seçimler olduğu düşüncesi var. Ayasofya ile ilgili milliyetçi-muhafazakâr oyların olduğu gibi AKP hanesine gitmesini böylece önlemek istiyor. Çok açık söyleyeyim bu iş blöf olmaktan çıkarsa CHP AKP hükümetine destek verecek. Bunun yegane nedeni ise yine oy, yine siyasi rant olarak söyleyebilirim.
Davutoğlu ve Gelecek Partisi de AKP’ye seslenerek ‘Kutsallarımıza, ortak sembollerimize sıkıştığınızda kullanacağınız bir kart muamelesi yapmaktan vazgeçin.’ dedi. Erdoğan son döneme kadar her Ayasofya meselesi açıldığında bu soruya karşı Ayasofya’nın Müslümanlar için ibadete açılma isteğinin aslında ‘tezgâh ‘ olduğunu söylüyordu. Birçok boş cami var, siz önce Sultanahmet camiini doldurun sonra ona da bakarız diyerek konuyu kapatıyordu. İşte Davutoğlu “Cumhurbaşkanı çıksın, Ayasofya’nın açılmasının niçin tezgah olduğunu millete açıklasın.” diye sordu. Sonra da ”Ayasofya’nın açılmasını beraber konuşuruz” dedi. Elbette Erdoğan’ın siyaseten demogoji yaptığını en iyi bilebilecek insanlardan biri Ahmet Davutoğlu olsa gerek, çünkü Erdoğan’a siyasette uzun süre arkadaşlık etmiş birisidir. CHP gibi Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu da blöf değil de TBMM’de Ayasofya’nın ibadete açılması dosyası önlerine gelirse seve seve destek verecektir.
Saadet Partisi de Gelecek Partisi gibi Ayasofya’nın istismar malzemesi olarak kullanılmasının karşısında fakat Saadet Partisi de bu karar TBMM’ye geldiğinde destekleyerek partilerden olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
İYİ partinin araştırma önergesine verilen tavırlara bakılınca beni oldukça şaşırtan ise HDP’nin çekimser oy kullanmasıydı. Bu İYİ parti önerisi öncesinde de HDP’nin Ayasofya meselesiyle ilgili bir açıklaması var mı diye partinin resmi sitesini de dahil ederek gazeteleri ve interneti bu konuda tarasam da herhangi bir sonuç alamadım. Bu konuda HDP tek bir söz dâhi etmemişti, elbette HDP’nin diğer partiler gibi düşündüğüne hiç ithimal vermiyorum ama son dönemlerde kamuoyunu baskısını da hesaba katarak bu konularda ya açıklama yapmıyor ya da sosyal medya hesaplarından milletvekillerin kişisel açıklama yaptığını görüyoruz.
HDP’li Ermeni milletvekili Garo Paylan’da bu tür açıklamalar yapan milletvekillerden biri olduğunu söyleyebiliriz. Başta ifade etmem gerekirse HDP içerisinde en çok desteklediğim vekillerden biri de sevgili Garo Paylan olduğunu söylemeliyim. Özellikle Müslüman ve Türk olmayan halkların hakları ile ilgili müthiş çabaları olduğunu da söylemeliyim ama bu sefer aceleci şekilde açıklamaların nereye gittiğini iyice tartmadan Türkiye Ermenileri Patriği Patrik II. Sahak’ın Erdoğan’ın Ayasofya tavrını olumlayan twitlerini sahiplenen açıklamalar yapmasını oldukça talihsiz olarak değerlendiriyorum. Elbette belki bugün olsa böyle bir açıklama yapacağına inanmıyorum, Garo Paylan iyi niyetinin kurbanı oldu
‘Ayasofya’nın Tanrı’nın ibadetine açılması söz konusu ise mutlak surette Hıristiyan inancının ibadetine açılması gereklidir’
Ayasofya üzerinden hükümet bir algı operasyonu başlatmış ve hiç hız kesmeden bu algı operasyonu devam ederken inanç dünyası da bu sürece dahil oldu. Türkiye Ermenileri Patriği 2. Sahak da Erdoğan’lı AKP hükümetinin algı operasyonuna Twitter hesabından yaptığı şu açıklamalar ile dahil ve destek oldu: “Ayasofya on bin işçinin emeğiyle, bir servet harcanarak kuruldu. 1500 yıllık sayısız onarım, Fatih Sultan Vakfının emekleri, hepsi bu Mabet ibadet yeri olarak korunsun diyeydi. Müze olsun diye değil. Meraklı turistlerin fotoğraf çekmek için oraya buraya koşuşturması yerine diz çökmüş imanlıların saygı ve huşuyla secde kılmasının, Mabedin fıtratına daha uygun olduğunu düşünüyorum. Ayasofya ibadete açılsın. Mabet yeterince büyük. Hristiyanlara da bir alan tahsis edilsin. Dünya dinsel barışımızı, olgunluğumuzu alkışlasın. Ayasofya çağın ve insanlığın barış sembolüne dönüşsün… Yeni bir haç ve hilal ihtilafı lüksümüz yok. Dünyanın kurtuluşu haç ve hilal ittifakıdır. Böyle bir barışı dünyaya armağan etme onuru Türkiye Cumhuriyeti Devletine yaraşır.” dedi.
Elbette hem Ermeni cemaatini temsil etmesi nedeniyle hem de bir kanaat önderi olarak Türkiye Ermenileri Patriği 2. Sahak’ın görüş bildirmesinde bir sakınca görmüyorum fakat söz konusu Ayasofya ise öncelikle Ortodoks inancına sahip kanaat önderlerinin buna ilişkin açıklamasını beklemesi gerekirdi diye düşünüyorum. Fener Rum Patrikliği’nin açıklama yapmasını dahi beklemeden hızlı bir açıklama ile AKP’nin algı operasyonuna dahil olup işgal edilmiş bir makamın, mabedin pozisyonunu koruması noktasında açıklama yapmak hatta Ayasofya’nın müze pozisyonunu da bırakıp cami olmasını istemeyi hiç iyi niyetli bir açıklama olarak düşünmek mümkün değildir. Fener Rum Patriği Bartholomeos daha önce de benzer süreçlerde bu duruma ilişkin Ayasofya ibadete açılacaksa, kuruluş amacına hizmet ederek açılması gerektiğini söylemişti. “Ayasofya’nın Tanrı’nın ibadetine açılması söz konusu ise mutlak surette Hıristiyan inancının ibadetine açılması gereklidir, zira kuruluş amacı, kilise olarak hizmet vermektir. Ayasofya’ya sahip çıkmaktayız, Ortodoks ve Helen dünyası olarak da bizim en kutsal değerlerimizdendir’ dedikten sonra Türkiye Ermenileri Patriği’nin bu söylemi, bu sürece bu şekilde dahil olmasını kamuoyunun değerlendirmesine bırakıyorum.
Ayasofya üzerinden geliştirilen şey sadece seçim blöfü mü?
Bu hükumetin icraatlarına bakarsak her şeyin olabileceğini görüyoruz. Amberin Zaman bu konu hakkında ‘Başka Bir Bizans Kilisesi Türkiye’de Cami Oluyor’ adlı makale yayınladı. İznik ve Trabzon da bulunan iki Ayasofya kilisesi üzerinden bir değerlendirme yazısıydı. İki kilisenin de zamanla nasıl camiye dönüştürüldüğü anlatılıyordu. Bahse konu olan İznik Ayasofyası erken dönem Hıristiyanlığı sırasında yapılmıştı. Roma İmparatorluğu’nun dört bir yanından gelen din adamları, 325 yılında Birinci Ekümenik Konsey’de Hıristiyan inancı hakkında fikir birliğine varabilmek için İznik Ayasofya kilisesinde toplanmıştı . Hıristiyanlık tarihi için çok ayrı yeri olan bir kiliseydi. Diğer birçok kilisede olduğu gibi uzun yıllar camii olarak kullanılmış, daha sonra müzeye dönüştürülmüştü. Bu konular ile ilgilenen Başbakan yardımcısı Bülent Arınç, 2012 senesinin Temmuz ayında bu konuda şu açıklamayı yapmıştı “İznik Ayasofya camisini ibadet etmek için açtık. İnşallah, Trabzon’daki Ayasofya camisinin açılışını da teslim edeceğiz. Cami müzeye dönüştürülmüştür, böyle şeyler kuralımız sırasında gerçekleşemez. Camiler Allah’a ibadet yeri ”dedi. Aynı sene Trabzon Ayasofya’nın da camiye dönüştürüldüğünün haberini yine müjdeyle verdiler.
Amberin Zaman iki Ayasofya kilisesinin dönüştürülme sürecindeki mahkeme kararları belki emsal teşkil edebilir dese de yazının sonunu ise şöyle bitiriyor. ‘İstanbul’da Ayasofya’yı dönüştürmek çok zor görünüyor. Ünlü bazilika üzerinde restorasyon çalışmaları AKP yönetiminin on yılı boyunca devam etti ve yeni freskler ortaya çıkarıldı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ayasofya’nın geleceği hakkındaki spekülasyonları reddetti. 2012 yılında yaklaşık 3,3 milyon ziyaretçi alan müze, Bizans tarihçisi Kalas’ın “para üreten bir makine” sözleriyle. Kalas, Ayasofya’nın “tam da bu nedenle camiye dönüştürülmeyeceğine inanıyor,[hükümet] bunun olmasını istemediği için değil” dedi.’
HDP hariç yukarıda görüşlerini aktardığım çoğu siyasetçi ve partiler de aslında bu sürece demogoji olarak bakıyorlar. Siyaseten hükümet partisi olan AKP’nin Ayasofya üzerinden rant devşirmenin peşinde olduklarını ifade ediyorlar. Bende aslında siyaseten bu süreci AKP’nin kullandığını düşünüyorum. Ayrıca Amberin Zaman’ın Bizans tarihçisi Kalas’tan alıntıladığı belirlemeye ek yapmak isterim ‘Para üreten makina’ iktidar olmadan hiç bir işe yaramaz, yani para kendisine gelmeyecekse hiç bir anlamı yok. Erdoğan’da iktidarı kaybedeceğini düşünürse şeytanla bile yatağa girebilir. Çözüm sürecinin bitirilme tarzı, darbe girişimi fırsatçılığı ve Kürtlere karşı başlatılan soykırım, Suriye, Rojava ve Libya operasyonları bunu açıkça gösterdi. İki Ayasofya örneğinde olduğu gibi şu anki iktidar ve ortakları eğer fırsatını bulursa Ayasofya’yı camiye dönüştüreceklerinden hiç kuşkum yok, ha o fırsatı bulacaklar mı onu bilmiyorum, onu hep beraber göreceğiz
Bir mihenk taşı olarak Ayasofya
Ayasofya kendi yerinde kendisinden önceki II Ayasofya ile birlikte tam 1483 sene boyunca birçok gücün egemenlik mücadelesine şahit oldu. Önce Bizans içerisinde ki egemenlik savaşlarına, daha sonra ise Bizans’a (Doğu Roma) karşı egemenlik savaşlarına şahit oldu. Sırasıyla önce Latinler, sonra Osmanlı Konstantinopolis’i alınca bu paha biçilemez olan insanlık abidesi güçlerinin simgesi haline geldi. Bizans ya da Doğu Roma için söylemek gerekirse Krallar ilk defa krallık taçlarını burada giydiler. Latinler haçlı seferlerinde Konstantinopolis’i alınca tüm şehir yağmalandığı gibi Ayasofya’yı da yağmaladılar. Ayasofya’yı Roma Katolik kilisesine bağlı Katedral haline getirdiler ve yine Latin krallar burada kaldığı müddetçe krallık taçlarını burada giydiler. Osmanlı da benzer bir şeyi yaptı ve Konstantinopolis’in ele geçirilmesinin simgesi olarak bu mimarı harikası Ayasofya’yı seçti. Ayasofya’yı her ele geçirenin yaptığı gibi Osmanlı’da kendi ibadet anlayışına göre Ayasofya’yı camiye dönüştürdü. Osmanlı tarihteki yerini aldıktan sonra ortaya çıkan Cumhuriyet ise 1934-35 senesi itibarıyla Ayasofya’yı müze haline getirdi. UNESCO’nun dünya mirası listesinde de yerini alan Ayasofya nasıl ki 1483 senedir egemenlerin ulusal ve uluslararası güç savaşımlarına karşı direnmişse, bundan sonra da direnmeye devam edecektir.
Coğrafyamız özelinde söylemem gerekirse insanlık maalesef yine sınıfta kaldı. Ayasofya bir anlamıyla da insanlığın kendisini test ettiği mihenk taşı özeliğine de sahip olduğunu düşünüyorum. Ayasofya öncelikle Ortodoks dünyası için, ayrıca insanlık mirası olarak çok büyük öneme sahiptir, Yaşadığımız coğrafya da Ayasofya ile birlikte 1500 yıllık insanlık deneyimi sonrasında bile hala bunları yapabiliyorsak, ya da yapanlara karşı neredeyse hiç ses çıkaracak gücümüz yoksa, insanlığın karınca misali gibi dahi yol alamamış olduğunu üzülerek görüyoruz.
Umarım ulusal ve uluslararası kamuoyu harekete geçer de hükümetin ve ortaklarının hatta sessizliklerinden dolayı muhalefeti de katabiliriz ki böylesi bir mirası yok etmesine izin verilmez. Ayasofya’ya utancımızdan dolayı başımız aşağıdadır, bu utançtan ancak Ayasofya’ya olan görevimizi yerine getirerek kurtulabiliriz. Herkesin aklını kaybettiğini düşünmüyorum. Sağ ya da sol, aşağı ya da yukarısını ayırmadan, duyarlı olan her kesim elini taşın altına koyarak bu barbarlığı durdurmak için çaba sarf etmesini istiyorum
30 Haziran 2020
Kaynak: Avrupa Forum