Abdullah Aysu: Kıtlık geliyor ve çare küçük çiftçilik
Tarım dahil tüm üretim alanlarının şirketlere devrinde 12 Eylül darbesinin belirleyici olduğunu söyleyen Çiftçi-Sen Genel Başkanı Abdullah Aysu’ya göre dışa bağımlılığın iflas ettirdiği küçük çiftçinin topraklarına bankalar el koyuyor ve bu toprakları büyük şirketlere satıyor. Büyük şirketler de bu toprakları başkalarına ektirip devletten büyük teşvikler alıyor ve bu teşvikler sayesinde her yıl topraklarını daha da genişletiyor.
İrfan Aktan
Tarım dahil tüm üretim alanlarının şirketlere devrinde 12 Eylül darbesinin belirleyici olduğunu söyleyen Çiftçi-Sen Genel Başkanı Abdullah Aysu’ya göre dışa bağımlılığın iflas ettirdiği küçük çiftçinin topraklarına bankalar el koyuyor ve bu toprakları büyük şirketlere satıyor. Büyük şirketler de bu toprakları başkalarına ektirip devletten büyük teşvikler alıyor ve bu teşvikler sayesinde her yıl topraklarını daha da genişletiyor. Tipik bir Gazap Üzümleri hikâyesi aslında. Büyük şirketlerin gıda üzerindeki tekeli bu şekilde kuruluyor. Ama Abdullah Aysu ekliyor: “Bu karamsar tabloya rağmen biz kazanacağız. Çünkü doğa şirketlerden değil, bizden yana.”
Geçen gün bir arkadaşımız, Ankara’da kurulan çöp pazarından söz ediyordu. En yoksullar çöplerden topladıklarını getirip bu pazarda birazcık daha az yoksullara satıyor. Eskiden çoğu kendi toprağını işleten, köyünde kıt kanaat de olsa bir şekilde geçinen insanlar ya savaştan veya topraklarını işletemez düzeyde yoksullaşmış olmaktan dolayı şehirlerin kenar semtlerine, çöplerine düştü. Arkalarında bıraktıkları topraklar ise iktidarın da teşviki neticesinde bankaların, şirketlerin, yakılan Kürt köylerindekiler de korucuların eline geçti.
1980 askeri darbesinden itibaren belli bir istikrarla devam ettirilen bu talan sistemi küçük çiftçiliği, “iyi tarımı”, hayvancılığı, sağlıklı ürün olanağını bitirdi. Dahası, eskiden resmi kurumların denetiminde olan üretim süreçleri, ithal girdiler, bu kurumların kapatılmasıyla gözü paradan başka şey görmeyen şirketlere, onların danışmanlarına devredildi. 2018 Türkiye’sinde insanların şarbondan ölmesi, tıpkı bizdeki başkanlık sistemi gibi, “bürokrasi yolumuzu kapatmasın, işler hızlıca hallolsun” denilerek denetim mekanizmalarının aradan çıkarılmasının bir sonucuydu yani.
Birleşmiş Milletler’in “Köylü Hakları ve Kırsal Alanlarda Çalışan Diğer Kişiler Deklarasyonu”nu görüştüğü ve görüşülmesini kabul ettiği dakikalarda, kendisi de kırk yıldır Ankara’da çiftçilik yapan fakat aynı zamanda çiftçi hakları konusunda dünya genelinde yürütülen mücadelenin en aktif üyelerinden biri olan Çiftçi-Sen Genel Başkanı Abdullah Aysu’yla buluştuk. Mevzu derin, konu uzun ama bir o kadar da hayati. Aysu’ya kulak vermekle yetinmeyelim…
Bugün (28 Eylül) Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’nde çok kritik bir görüşme gerçekleştirildi. “Köylü Hakları ve Kırsal Alanlarda Çalışan Diğer Kişiler Deklarasyonu”nun BM Genel Kurulu’nda nihai oylamaya sunulması 3’e karşı 33 ülkenin oyuyla kabul edildi. Bu deklarasyonun anlamı ve önemi nedir?
Sadece köylüleri değil, mevsimlik işçilerden küçük balıkçılara, tohumdan suya, üretimden pazarlamaya kadar, 22 ana başlık altında geniş bir kesimi ve konuyu kapsayan deklarasyon 12 yıldır BM’ye kabul ettirilmeye çalışılıyor. Bu mücadelenin başını küçük çiftçilerin küresel örgütü olan La Via Campesina (Çiftçinin Yolu) çekiyor. 87 ülkede örgütlü olan La Via Campesina’nın 300 milyon üyesi var. Türkiye’den de Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu’nun bağlı olduğu bu yapı dünyanın en büyük küresel örgütü. Biz Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu olarak hem La Via Campesina-Avrupa’nın kurucu 19 üyesinden biriyiz hem de 12 yıldır buranın Köylü Hakları Komisyonu’ndayız. Tabii La Via Campesina olarak değişik ittifaklarımız da var. Örneğin Bolivya gibi bazı ülkeler doğrudan bize, köylü hakları açısından destek veriyor, uğraşıyor. Söyleşinin tamamını buradaki linkten okuyabilirsiniz: gazeteduvar